Kayıtlar

Kasım, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

" Tak, tak, tak! Kim O?

Resim
- Benim. Tam Yetkili Kader ve Degisim Acentasi. - Gercekten sen misin? - Tabii ki degilim sapsal... Oyle bir sey yok ki. Ben rastgele yoluna cikan sansin, akilsiz bir yolcusuyum. Bictigim toprakta, biraktigim izlerde yollar fark ediyorsan bu senin ayricaligin olur, ama verecegin onemli kararlari o 'yollar'a dayandirmaya kalkarsan, nice surprizlerle karsilasabilirsin. Yani, talih hangi sartlara dayanarak tecelli ediyorsa etsin.... yani hayatlarimizin hikaye kitabini ister ilahi yazgi, ister salt sans, ister irade kuvveti yazmis olsun, bir seyin, dolayli olarak da olsa, bir baska seye yol actigi asikar." ( Cevirmen Sebnem Kaptan Goktas) Yine alinti yaptik Tom Robbins ustadan. Kitabin ozgun adi Villa Incognito..2003'te biz nelerle ugrasirken yazmis ustelik. Kitaptan koparmak dogru degil boyle kafamiza gore paragraflar da, iyi geliyor, yazinca. Okudugumuzda delirmistik. (Cevirmen de tam koparmis, bu arada, eski ile yeniyi eklemleyerek) neyse... keske ingilizce orijinalind

Paris'in moda merkezine yolculuk

Resim
Bugun Marais, Place des Vosges, Rivoli, Les Halles gunum. Taki malzeme toptancilarina da bir goz atacagim. Ancak Turkiye'de bulunmasi imkansiz ve ucuz(!) birseylere rastlarsam alacagim. Paralar coktan suyunu cekti cunku...

gun gecmiyor ki bir gun daha gecmesin, saygideger okurlarim!

Paris'e adim attigim gunden beri yapmadigim bir karniyarik kaldi, valla...(O da patlicanin kilosu 3 euro oldugundan) Arnavut cigeri mi istersin, fasulye pilaki mi? Karnabahar ograten, sahan kofte, ispanak kavurma, domuz tote, zeytinyagli borulce, sarimsakli lahana salatasi...ve daha niceleri. Ev kadini olmak super sahane ve acaip can sikici bisi yaa. Bugun deneysel bir calisma yapayim dedim veee "hicli kofte" ettim. Fotosunu ilerleyen saatlerde yerlestirecegim. Cevizli kiymali ic ve bulgur pilavindan olusan bu sahane yemegimiz mucver ve yogurtlu havuc esliginde yenilecek. (Bir de endive salatasi yapariz, elmali) Normal sartlar altinda 21.00'de, bulasiklari yikamis ve cayi demlenmeye birakmis olacagiz. Tv olmadigindan yeni cdler dinleyip kitap okuyarak, bazen film izleyerek, internet gezintileri (surekli birlikte olsak 2.internetli bilgisayar sart olacak adeta) ve listeler yaparaktan sohbet muhabbet geceyi noktalayacagiz. Sabah kalkis saati 06.00 Jean icin. Benim belli

Paris'te bisiklet turu

17 gundur uzaktayim. 5 gun sonra da yine yollarda. Bayram kutlama mesajlari gelmis postama. Ne zaman bayram haberim yok. Bel fitigim ataga gecmek icin tetikte bekliyor. Uzun yuruyusleri ve bisiklet binislerini durdurdum. Ilk gun bisikletle evden Bastille'e gidip geldik. Mouftard'da kutuphane ve vitrin molasi verdik. Cok zevkliydi ve sandigim kadar yorucu degildi. Ayri yollari, ayri trafik lambalari var zaten. Sadece otobus, taksi ve bisiklet icin olan ortak kullanim yolu, genelde sagda ama bazi bulvarlarda ortada. Kavsaklar inanilmaz tehlikeli benim gibi alismayanlar icin. (2. bisikleti internette bir ilan gorup aldik. Frenleri biraz sert ama aslan gibi.) Odeon'da dusmeyi de basardim bu arada. Biraz morardi, sisti dizim; bu da gecer deyip devam ettik. 99'den beri ruyamdi, yas kemale erince 10 yil sonra gercek oldu, orasi baska! Belki de butun hayatimiz, kontrolu mumkunatsiz bir timing meselesinden ibarettir, kimbilir?

Bu da nesi?

Resim
Evettt. Soruyorum: Yandaki ambalaj a) kus yemi mi b) kus kafesi temizleme tozu mu c) Fransiz oraleti mi ? Cevap veriyorum, hicbiri. Bu paket bir toz seker ambalaji. Kapagi cevirerek aciyoruz, dokuyoruz nereye istersek, istedigimiz kadar.. Jean'da sable, pogaca yapma modasi basladi ya ondan almis. (Biskuvitler cok yagliymis.) Uzumlu, tahinli, susamli birseyler yapmak icin saatlerce mutfakta kaliyor. Diet geregi sekerleri pek az, ama lezzetli oluyor. Disari cikarken yanima alip katurrrrrr kuturrrrrr (dislerin sable sertlik derecesini azaltma sesi) yiyerek dolaniyorum sokaklarda! Hava tatsiz, gez gez bir sure sonra hersey gri ayniliginde. Vitrin fotolari cekiyorum ama taki reyonlari hep dipte. Yeni seyler az. Zaten Christmas yaklastigindan parlak tasli incili takilar fazla. Guzel seyler var ama cok pahali, Kuzey, Barbes bolgesi ucuz tam zenci zevki icin. (Buraya ilk gelisimde metrodan cikmamla geri inmem bir olmustu, alistim sonra) Mesela bakiniz yandaki altin kaplama kolyelere! Bu ka

Paris ve Fotograf...

Resim
Her yil kasim ayinda Paris, fotograf sanatini yuceltiyor bilindigi uzere... Aralik'ta gelmekten daha keyifli ve cokk yorucu sergiler var. 2 3 gun icinde bizim gibi isi ciddiye alanlarin beynine, her milletten abartmiyorum 1000’e yakin fotograf dolusuyor. Bir kismi kiskancliktan kudurtuyor insani, oylesine muhtesem. Bazilariysa secilmis bulanikliklari, sacma kadrajlariyla "ne yani, bunu ben bile cekerdim ulan, seklinde bir Kenan Evren sendromu da yaratmiyor degil, aslinda. Tabii New York, Tokyo, Dubai gibi kentlerden dev galeriler ve sanatcilari, oda duvari boyutlarinda baskilarla katiliyorlar. Jean’la birbirimize anarsistce bakiyoruz. Kimi fotolarimizi biz de bu kadar dev ve mukemmel bastirsak, sonra gizlice sergiye girip bir yerlere assak, unlu fotografcilarla ayni muameleyi gorur muyduk acebaaa, diye dusunuyoruz. (1 gunlugune cok unlu olacagimiz kesin de otesini bilemiyoruz)

Seine nehrinde dugun...

Resim
Adam Jean'in okuldan arkadasi ve de Fransiz, gelin Alman, konuklar her milletten, cogu Japon. Nikah Budist tapinaginda yapilmis, dugun Seine uzerinde gezinen turist teknelerinden birinde. Ama nasil luks, nasil asil bir ambians. Resmi giyim istemediklerinden temiz pak ve sademtrak giyinip ( Jean bisiklette, ben standda gibi) gittik cumartesi gecesi. 7'den 9'a degin Seine'de gezinip durdu tekne. 4 dilde konusmalar, sakalar, sahane bir yemek, dans. Eiffel'le saatlerce yan yana olmak nasil birsey yahu! Simdi durmadan renk degistiren bir mucevher diyecegim, kitch kacacak. Ama oyle; ya bayrak renkleri aliyor, ya yildizli gokyuzu piriltilari. Izlemesi doyumsuz. Hadi ben turistim, gorgusuzum. Ama butun konuklarin binlerce foto cektigini gorunce bu hayranlik evrensel olmali, dedim. Paris en cok Eyfel Kulesi galiba... Peki biz ne yaptik? Izmir'deki Monsieur Eiffel tasarimi Eski Balik Halini, okulu kiran sumuklu genclerin takilacagi sevimsizlikte bir alisveris merkezine do

Amsterdam sasirmalari 2

Resim
1. Her an her saat bisiklete binen insanlar var sokaklarda. Amsterdam kadinlar icin epeyce guvenli bir kent galiba. (Sih Ali'ye soralim sonra) Bisiklete binenlerin hepsi soguk ve yagmur camurdan korunmak icin neredeyse bir ornek giyindiklerinden, sinifsiz, genc, esit ve ozgur bir toplum duygusu uyaniyor insanda. Arabalar, marka, model, renk, yas gibi etkenlerle onyargilarimizi sekillendiriyor ya, burada herkes sadece kulustur bisikletli birisi ilk bakista. 2. Her yerde sigara icmek yasak. Halbusem butun pazarlarda tohum satisi serbest. Kafa yormadan, gunun birinde her metrekaresinde tutun icmenin serbest oldugu bir turistik sehir olmasini diliyor, bu ne celiski deyip geciyoruz. 3. Otomatik portakaldan sonra otomatik hamburger kavramiyla da tanistik. Acelen var, bufeye ugrayip, aga verr ordan bir kumru, pardon ciizburger demiyorsun.Parani kumbara deligine atip metal kutu raflardan birinin icinde seni sicacik bekleyen burgerini alip gidiyorsun. ( Bekleyip baktim, aninda kutunun icine

Paris'e intikal...

Resim
Blog yazmak da bir mood gerektiriyor. Nihayet zaman ayirip bir de kafami toplayip oturabildim bilgisayar basina. A klavye beni cok agirlastiriyor belki ondan tembelligim. 16 gundur evden uzaktayim. Karaburun'da yine hayvan katliami yapildigindan 2 gun komadaydim. Hangi kedilerim oldu bilmiyorum, nasil bir sucluluk duygusu hissediyorsam, nefes alamiyorum. Karaburun evinde bilinmez bir duvar icinde boru patlamis, habire banyoyu su basiyormus. Donunce cok is var; yaptirmasi zor olacak kis kiyamet, bir de kime? Kayit zamanlamalarinin karismasi bundandir.

Amsterdam sasirmalari I

Resim
Taze taze yazamadigimizdan drajelere gectik sonunda: 1) Van Gogh muzesi, evrenin yaratici dokunusuna inanan insanlara (benim gibi) siki bir tokat patlatiyor, kanimca. Sadece ve sadece 37 yillik yasaminin her gunu, arayislarla kendisini yeniden..yeniden yapmaya calisan; kirmizi ile yesil, mor ile sari, turuncu ile mavi arasindaki gecislere ruhunu gommus bir deha karsimizdaki. 2) Buenos Aires'teki dev kavsaklarda, yayalar gecerken ellerindeki reklam panolarini araclara gostererek, Paris'te vucuduna asip dolasarak para kazanan insanlar vardir. Bu kentte hicbir tramvayda, otobuste ve bisiklette reklam yoktu. Birilerinin dusunmemesi imkansiz. Aferin diyoruz diger birilerine. 3) Bira cenneti olmali bu ulke ama siseler fazla kucuk, fiyatlar kalin geldi bize. Belcika biralari bilhassa ozel takdirimizi kazandi. 4) Red Light District'te yurumek, her gunu cizgi roman karesi bir ulkeye dalmak gibi hissettirdi bana kendimi. Bol isikli ama karanlik, sokaklarindan urkekce bir merakla ve g

Ruh derken tam olarak neyden bahsediyoruz?

Resim
"Bir kere, pop kulturundekinin aksine ruh, mutsuz bir ask iliskisi yasayan kilolu bir gece kulubu sarkicisi degildir. Ruh dedigin berber dukkaninda takilmaz, aksam yemeginde sardalya kizartmaz ve ic camasiri cekmecesinde tabanca bulundurmaz. Zor zamanlarin ve ucuk yasamlarin ruha cesni katabilecegi gayet dogrudur ama ruhu asil kabartan maya, nesedir. Meseleye su yonden bakalim dostlar. Ruh muhtemelen biosferin, insanin duyu merkezine kayitli ve orada buyuyen otantik titresiminden fazla birsey degildir. Nihayetinde, belki de bir fikra hayal etmeliyiz yalnizca; asla tamamiyla anlasilamayacak kadar koyu ve garip bir aksanla surekli yeniden anlatilan, uzun bir fikra. Hayat, iste o fikra dostlarim. Ruhsa, kahkahayi bastiginiz kisim!" Tom Robbins'in Villa Mechul'de soylev veren kahramani Stubblefield olayi cozmus :)))) Bakalim biz ne zaman kavrayacagiz?

Yayalara ozgurlukkk!

Resim
Arabadan, hatta insanlardan daha cok bisiklet var bu kentte yahu. Yuruyorsan surekli dikkatli olacaksin, her an bir bisiklete toslayabilirsin. Park halindekiler kaldirimlari isgal etmis, ustelik kimileyin arabalardan da insanlardan da daha fazla ayricaliklari var. Yaya haklari diye birsey yok ozetle. Her koseden taksi gibi yolcu tasiyan, konteynerli, 4 pedalli, bebek oturakli, minik tekerli katlanmali, suslu puslu, plastik cicekli bisikletlerden olusan bir tabur cikiyor karsina. Alisiliyor tabii. Anlatmasi imkansiz bir ozgurluk hissiyle doldum. Genc olsam bu kente kacardim bir yolunu bulup mutlaka dedim icimden! Ruhuma cok iyi geldi.

super lux otelimize varis!

Resim
Metro yerine banliyo trenine binmisiz meger, cikarmiyor makineler disari. Sonunda bayan polis amir gelip koyveriyor bizi disari. Giris 11'de olacagindan sabah sabah, acik Kafe bulma calismalarimiz basladi. Kalacagimiz yer bir tekne, Nemo adli bilim muzesinin yaninda demirli. Yan fotodaki bizim yuzen otelden gorunen deniz tarihi muze kalyonu. Giriste nonstop 80'lerin muzigi calan (Con Bon Covi pek bi favorileri bu arada) kahvalti ve oturma salonu, asagida 2 kisilik 4 m2 ranzali, kafesimtrak odalar var. Uzun bir dolap bi de lavabo. Tuvalet dus ortak. (Asagiya merdivenlerden ayaklarini yan yan basarak inebiliyorsun, o kadar kucuk mekanlar yani!) Iyidir iste yaa, dedik attik kendimizi kente... 72 saatlik kartlar aldik hemen. Tramvay, metro, otobus, butun muzeler bedava. Baska olaylarda da indirim var. Zaten kolay bir kent. Yurumesi zevkli, soguga karsi korunakliyiz ya 5 kat giyinmisiz, bavulda her ihtimale karsi antibiyotikler. Durup durup yeniden yagiyor, yagmur. Cevremizde binle

Amsterdam Paris otobusunde muavin rezaleti!

Resim
Aslinda muavin falan yoktu, keske olsaydi, saka yaptimmm;) Avrupa'nin 2 dev baskenti arasinda gidiyorsun, Belcika'dan geciyorsun, cep telefonun hosgeldin bes gittin mesajlariyla yikiliyor ama ne yer numarasi, ne bagaj disiplini abicim! Paris'te biletini tipki ucak gibi check in yaptiriyorsun, sidikli bir garajda Londra otobusunun yaninda bekliyorsun, sonra itis kakis otobuste yer kapiyorsun, 8 saat gidiyorsun. Izmir Istanbul gibi neredeyse! Ulan bir tas kahve verir koskoca Eurolines sirketi, 74 euro odemissin aslanlar gibi, di mi! Nerdee, kaptan sofor kapida biletleri topluyor, kemerini bagliyor ( ! ), suruyor 120 ile. Her yer otoyol, bi basiyor, bi basiyor oyle boyle degil; (Bu kadar eski model otobus bizim Vangolu Seyahat'te bile kalmamistir, o baska ) Keyfine esince duruyor uzunn uzunn bir yerlerde. Kaptan kayboluyor ortaliktan, biz de bekliyoruz yedi millet. (Evet otobuste Turkler var, olmaz mi bee) Hollanda girisinde sik kostumlu geceyarisi polisleri pasaport kontr

....Paris, bana hosgeldin dedin mi?

Resim
Her gece 4’lere kadar yatmak bilmem, dun gece 3’u zor ettim. Bayram Abi geldiginde Mini’yi opuyordum... (Cinka yine 40 m’2’de kayipti) Ic hatlar girisinde beni gurbete ugurlayan taksi soforu abimizle kucaklasmamiz polislerde kucuk bir saskinlik yaratti. Sirt cantamda yan yana duran 4 mermi, pil oldugunu kanitlarken super x ray uzmanina, yan ceplerine tikistirdigim donlar ortaliga sacildi; tuhaf isimli kitaplar merak konusu oldu, hard diskler coraplarin icinde derin guvenli uykularindaydi sukur, Cinka giderayak belcantama isemisti ama kesif kokuyu benden baska farkeden olmadigi icin ben de olu taklidi yapiyordum, sonunda Istanbul ucagina kapagi attik azizim! ....... Freeshop’tan 2 raki 2 karton da 2001 sigara kaptim, parasiynan bittabiii, parfum reyonunda( vakit var daha deyip) gecmiste sevdigim butun parfumleri uzerime boca ederek (Shalimar, Kenzo, Diorissimo, Eden) , belesss bittabii, Paris ucaginda yerimi aldim. Ben yanimdaki pahali takim elbiseli isadaminin koltuktan bana tasan iril

...ve gidiyoruz!

Pazar günü, öğleden sonra saat 3 gibilerden Paris'te'yim. Amsterdam için yer rezervasyonu yapmadık, Şıhali'den haber bekliyorum. Gidince ortalıkta kalmak da var. Bilmiyorum artık. Yanıma sadece ametist, bilezik sedefi, tel aldım. Körlenmeyeyim diye. Minimum dedikse de yine bavul ve sırtçantası domuzsıkısı oldu. Macera sabaha karşı 3'te başlayacak, 11'de Paris'teyim. Şimdilik durum budur.