Kayıtlar

Mayıs, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

bütün tencere tavalar fora!

Beklenen yağmur yine adam gibi yağamadı! (Bahçe sulama sistemini tam da demin kurmuştuk oysa ki!) Öğlen güneşi sıcağını yapıyor, öğleden sonra ısıtıp ısıtıp terletip sıkıp sıkıp kandırıyor adamı; sonra biz bulutlara bakarken avanak avanak ve onlar hızlı hızlı geçip giderken, nereye, ulan nereye, "bulutlar nereye gider" balesini hatırlayıp Duygu Aykal ve Ankara yıllarını anarken, yağmaya başlıyor, şimşekler eşliğinde! (Bu, biriktirdiğim bütün yağmur sularını, bütün tencere tas tava kap kase sahan edevatını koyup topladığım suları saçlarıma boca etmek demek. Faşşşş!) Bu 50'nin yanlış tarafında boyamamakta direndiğim saçlarım için bir kür, ruhum için kızılderili inançlarına göre arınmak! O kadar!

Karaburun'da sıradan bir günden onbir sıradan ses..

1) Güç kaynağının 'bipp'leme sesi. (Elektrik 17.kez kesilmiş ve güç kaynağı ötmeye başlamıştır. Bir koşu bilgisayar kapatılır, diğer devredeki elektronikler için tanrıya duaya, malum şahsa anamızla birlikte 5037. kez küfre başlanır.) 2) Yakınlardaki lisenin 'gülpembe' melodili zil sesi. (Hababam sınıfı'nın ezgisi öğrencileri okulu asmaya teşvik ettiğinden değiştirildi, şeklinde düşünülür. Beynimizde Pink Floyd'dan "the wall" çalmaktadır bangır bangır. 3) Ezandan nefret eden komşu köpeğinin uluma sesleri. Kral bir köpektir, kalan zamanda mütemadiyen pinekler. 4) Bahçeye giren yabancı kedilere ikaz mahiyetinde kedi hırlaşma sesleri. Artarsa bir süpürge kapılır, düdükleyicibaşı iri arap kedi ile, tekir tombultatak ötelere kovalanır. 5) Çöp kamyonunun durma, toplama, aktarma tangırdamaları. (Elemanlar tanıştır, selam çakılır racon gereği.) 6) Periyodik olarak öten "fiyu fiyu" kuşunun ciklemeleri (ki kendisi yıllardır görüleme

beklemek üzerine..

Zorba şöyle demiştir, ve alıp hayatımıza merkez kurmuşuzdur bir vakitler; "Hiçbir şey beklemiyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum; özgürüm!" Korkudan geçilmiştir çoktan ama beklemekten vazgeçmeyi becerememekten sıkıntımız sürmüş durmuştur yıllar yıllar boyu. Beklemek diri bir duygu oysa. Sonuçları insanı ne kadar üzerse üzsün, getirdiği düş kırıklıkları ne kadar parçalasa da ruhumuzu, bu yaşamanın, yürümenin, gitmenin, değişmenin, zaman içinde beklediklerimizle birlikte yol almanın bir işareti değildir de nedir kuzum?

geçmiş, geçmişte kalamayacak kadar geçmez!

Ve gelecek için konuşmak için erkendir henüz! Bebek Alfi çıkar gelir bir gece; öldüğü sanılmaktadır oysa. Eline alıp bebek fotoğraflarını çektiği yılları anımsayıp çok sevinir konu salağımız, yakın tarihinin 2004'ten bu yana yakın bir tanığıdır ne de olsa, seyrek de gelse, hırlasa da, giderek vahşıleşse de, evindeki değil, kalbindeki kedilerden de olsa! Kim olduğu bilinmez bir deyyus bıyıklarını kesmiştir, ulan bu kedide bir farklılık var, nedir, diye sorgularken ve kedi, boğulurcasına yerken önüne konanı, bir gözün de kara kara bakacak kadar körelmiş olduğu farkedilir! "Bekir Bekir, bir gün gelir her şey değişir", dizelerinden yükselen Edip Abi (Cansever) sırtını okşar konu salağımızın...

"ne kafası lan, bu?"

dizilerde böyle konuşuyorlar artık.. Benim de jargonuma giriyordu az kalsın, tuttum kendimi, iyi mi?

gün doğdu hep uyandık...

Ve biz hep verandaya dayandık abicim! hep. Yorulduk, sıkıldık, çalıştık, bağrıştık, çağrıştık, 3 haftadır, bahçeyi yolduk, taşıdık, temizledik, ektik, suladık, odaları değiştirdik, eşyaları parlatıp parlatıp yeni taklidi yaptırdık, bolcana kutular, dolaplar,  raflar alıp "ikea"landık. ...............  Çöp ev yapmamdan ve ruh sağlığımı yitiriyor olmamdan korkan sevgilim sayesinde temiz ve "amantertipcantertip" bir salonumuz oldu. Öndeki bir boş odayı, ki adı "manyakodası"dır, nice arkadaşımız orada tedavi görmüştür, raflar ve kutularla sınıflandırdık, fazlalıkları atma, evin yükünü boşaltma mekanı yaptık.. (Atölyeyi boşaltıyorum galiba yavaştan, Eylül, bilemedin Ekim, tek yataklı bir mini müzik odası olacak planlarıma göre) İyi mi ettik, kötü mü bilmem ama 3 haftadır bu kadar düzenli bir eve ben alışamadım, manyak odası dolduğundan, tedavi umudum da kalmadığı için bahçeye çadır kurasım var artık n o k t a

Sinemadan çıkmış insan!

"(..)İki saat sonra kalabalığın içinde, sinemadan bir dar sokağa çıkan sanki başka birisiydi. Düşünüyordu: "Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona birşeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük şeyler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar." Saatine baktı. Dört buçuğa beş vardı. "Eve gidip okusam". Durağa yürüdü. "Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi bir film görsünler. Sokağa he birden çıksınlar.." Kafasından geçene güldü.(..) Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ından...