Kayıtlar

Temmuz, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

bakılan adada yüzülen dakikalar...

Resim
Şimdi bu ada var ya, hep karşımızda, hep aynı, hep kaskatı duran, siluetini ezbere çizebileceğimizi sandığımız, (kimilerinin çizdiği, yanımızda yaptığı resimleri hemen satın aldığımız) oysa bin fırın karaburun rüzgarı daha yemek gerektiren ada! Bir pazar öğleden sonrası , kokusuyla geceler boyu bizi kuşatan tava kalamar, mezeler, gazeteler, az boncuk sürecinden sonra, tatildir ya kafanca, Nayman kaptan, komutanın önüne yanaşıp bizi almıştır miniminnacık teknesine. Ver elini Büyük ada.. Mehmet Eroğlu'nun 'şaane' betimlediği çiftleşmeye hazır fok imgesi bir adaya nasıl da yakışmış dedirten ada.. (bu "ver elini" deyişini hep kullanmak istemişimdir, şimdi buraya da pek yakıştı) Beyaz kayaların önünde mışıl mışıl bir suda yüzmek...3 derece miyop yüzerken aşağısı nasıl görülürse artık, o derece şeffaf, bir deniz...Yakın ve derin sohbet! Hem cumartesi yorgunluğunu atmak, hem sırt ve boyun kaslarını gevşetmek, hem hayatı yumuşatmak... bedeni serinletmek, bilinci koyvermek

John Coltrane ve boncukçu, müşterileri, biracı komşusundan maceralar günü

Kalabalık ama ıssız bir cumartesi! Peter Greenway seyrettim öğledensonra, müthişti. 20 yıllık film, ne kayıp! (neyse mesut da geçen hafta seyretti zaten) :))) Filmin adı Aşçı hırsız karısı ve aşığı. Esinlenme oradandır bak onu da söyleyeyim. Yine yüzemedim. Yarına bakalım... Şimdi biraz okuyayım. Sinema, caz ve edebiyatsız olmuyor, bu tempoda üstelik!

eve gidiş/eve dönüş günü

Şimdilerdeki yeni takıntım Deep Purple'dan perfect stranger. Şarkının tümü değil de bir bölümü var ki orası için ard arda 20 kez dinlemek zorunda kalıyorum. (Dire Straits'den çıktık sonunda:) Çarşamba sabah 6.15 otobüsüyle gittim azizim. Sabaha kadar evde hiç uyumadan ve otobüste boynum tutulurcasına uyuduğum için yolu hiç hatırlamadan. Sonra kent geldi. Sıcak, rahat, hem sakin, hem hızlı. İstediğim herşeyi aldım. Kemeraltı'nda bir soğuk bira keyfi bile yaptım. Alsancak'ta dostlarla sohbet, müzik gecesine denk gelmişim bir de Ütopya'da, ne keyif ne keyif. 169 beni eve taşıdı süratle, Bakkallar uyanıklık yaptı, klima modern kent insanı olduğumu hatırlattı, sabahustam arabamı getirdi, beklerken 24 bilezik yapıldı, malzeme gözden geçirildi, 50 kez duş alındı, evde soğuk su yoktu ama neskafe vardı. Kedi yoktu, ama tarihim vardı. Rahat uyundu ama önce büyük ekrana aptal aptal bakıldı. Ölü Laptop geri getirildi. Yol uzundu, kaygılı. Araba küheylan gibi zıplıyordu ama hep

yıldız'ın doğumgününü unutma günü

unuttum. Yüzümü kremlemeyi, kılsal vücut bakımımı, ayak parmak ojelerini tazelemeyi, duşa girip çıkmaktan tarak yüzü görmemiş keçeleşmiş saçlarımı taramayı, ticaret telaşından denize girmeyi, son su parasını yatırmayı, maaşı bankadan çekmeyi, araba vergisini yatırmayı, yığın halindeki giysileri dolaba yerleştirmeyi, 20 gündür aklımdaki annemi ve kardeşimi aramayı, Faruk'un bahçeden semizotu toplamayı ki sulu yemek çok özledim, atölyeye girişimi engelleyen inciri tekrar budamayı, asmaları ve limonu sulamayı unuttuğum gibi Yıldız'ın doğum gününü de unuttum işte. Kendimle mi çok meşguldüm? Sanmıyorum.... Unutmadıklarım nedir peki? Gececik'in yüzünde başlayan mantarı her gün kremlemeyi, bebekleri ezmemeyi, gölgeye bol su koymayı, her gün ama her gün eldeki malzemeden yeni modellerle standı beslemeyi, kapağı kapanmayan buzdolabının buzunu çözmeyi, sabahları 2 tane artrit hapı yutmayı, her akşam düzgün giyinerek 7'de evden çıkma gerekliliğini, iskele esnafına günlük bira borc

yazdıkça yazası gelme günü!

Şöyle buz gibi bir duble rakı olsa, diyorum. Sonra saat zaten 5 olmuş, 2 saat daha dayan, ilk otobüsle vınla diyorum, arabana bak, evine bak, kente bak, dalgana bak be, diyorum. Alışverişini yap(bir sürü malzeme eksik ya Kuşçu'ya, Ruhçu'ya yalvarmaktan) bu sefaletten kurtul. ......... Araba beni içten içe o kadar üzüyor ki, bugün 2 haftaya yaklaştı yaya cumhuriyetim, cumartesi tansiyonum düştü, yataktan kalkamadım 3 saat. Keşke bir servise verseydim mi ki acaba, bakımı yapılmış, her gün 1 km kullanılan bir araba bana bunu niye yaptı, diyorum. Korkunun ecele faydası yok diyorum veee gidiyorum.

dansetmeyi özleme gecesi

Evet yaa...Şöyle bir gece dansetsek ya! Oyun oynamak, dansetmek, öpüşmek en çok özlediğim şeyler bu sıralar. Şimdi çalışmak zamanı oysa. Bu filmi gördüm ki ben. Sonra birden ekim gelecek, rüzgar azıtacak, bütün dostlar iki satır konuşamadan, beslenemeden, derinleşemeden dönecek hayatlarına, kasaba ıssızlaşacak, kalacağız biz bize! (çalıların yuvarlandığı kovboy film setlerindeki gibi tıpkı, sen ben bizim oğlan şeklinde ) ben yeni kararlar alacağım, yapamadığım şeylere hayıflanacağım, kedilerimi terketmekten bin pişman uzaklara gideceğim. Konuşamadığım bir dili hep anlar gibi yaparak dolaşacağım Paris sokaklarında. Sonra dönüp Deep Purple'dan "perfect stranger'ı tekrar dinleyeceğim kapalı kapılar pencereler içinde hemi de yüksek volüm, sonra aralık gelecek. 2010'u bekleyeceğiz, bon annee, bon annee diye bağrışıp yeni projeler yapacağız, çüşşş! İçimden bu mudur, yani bu kadar mıdır, yani nedir, ne değildir, nedendir, nasıldır diyeceğim yine güzelyalı yatak odalı evimde.

rüzgar çanlarının bile isyan ettiği gün

yalnızlar rıh tımın daaaaa......bir ben miyim perişaannnnnnn na na na na naaana na. Müzik:erkin koray, mekan:ev, pozisyon:terli, giyim:çıplak, ısı:çok ama soğuk duş sonrası iyi, pencere:kapalı, müzik:santana(erkin baba ya selam), bira:tuborg fıçı(bahtımıza o denk geldi), sigara:uzun lark, sadece o kalmış çantada seçtiğimizden değil ( bira dedim de söylemeden olmaz, madalya vermeseler de biz efesçiyiz de hattı zatında) kedi: mini, cinka, gececik ve bizim çocuklar, yalnızlık: yerinde, tadında, kararında, para: hedeflere uzak ama umut yiğidin ekmeği pozisyonunda, stand: yenilendi ama boş, sağlık: ön dişler fragile, el parmakları her sabah kilit, haşarat: kontrol altında, direksiyon: uzak bir çember, araba: meğerse beyni varmış, bozuldu, üstelik bipolar oldu, bir hızlanıp bir yavaşlıyordu kendince, çekici aldı götürdü, beden: yorgun, yatak: bir uyusam var ya kimse uyandımazlar için, deniz: ılık ama girenn kim, rüzgar: deli poyraz, buzdolabı: her zamanki gibi boşşş, faturalar: yine birikmiş

gölgeli cırcır günü

Uyandığında terden sırılsıklamdı. Sinek sopasını eline alıp,yarı uykulu yarı uyanık 5 10 karasinek öldürdü. Soğuk duş, neskafe/sigara keyiflerini kedi doyurma seremonisi izledi. Tost yaptı. Son kalan 4 kuru zeytini yedi. Opera programı kaçmıştı. Cırcır böcekleri yine azıtmıştı. Malzemelerini bilgisayar masasına taşıdı. 3 film seyredip, 20 bilezik, 5 kolye tasarladı. Bir ara telefonla konuştu, tekrar duş aldı, İran sinemasına yine hayran kaldı. Çay ve kahve içti. Sigara yoktu, bıraktığını varsaydı, Saat 7 gibi giyindi, bir sırt çantası, bir bel çantasıyla iskeleye doğru yola çıktı. Bir dost arabasına aldı. Çetkenler'in yeni kafesinde ilişkilerin bencilliğinin yıprattığı bir kadın dostuna üzüldü, yüreği kırılganlaştı. Açmasam, dedi. Aç dedi, iç sesi. Üzerindeki ticaret tozları ışıldadı. Canı dinlenmek, güzel bir yemek yemek, jazz eşliğinde yepyeni şeylerden söz eden birileriyle kaliteli sohbet istiyordu oysa. 6 saat çalıştı, az kazandı. Stand değişecekti, önemsemedi. Askeri bölgenin

açılışlar..kapanışlar..kaybedişler günü

Şimdi azizim, 2004'ten beri tuttuğumuz deftere bakınca ciro kaybı yok, fakat fiyatları öyle bir aşağı çekmişiz ki! 3 yıl önce de sattığımız bilezik 4 lira, şimdi de! Halbuki toptancı acımasız ve zalim, malzeme kilo fiyatı 40'tan 70'e vurmuş. O zaman kriz bizi de vurmuş oluyor mu, olmuyor mu? Emeğimiz köylü gibi boşa gitmekte. Doğru mu yanlış mı, diye soruyorum. Yapacağımız hiç bir şey yoktur! Herşeyi elimizden çıkarıp, ağustos 20'de rölantiye geçeceğiz. Sevgilimiz gelince bahçede doğumgünü partisi bile vereceğiz. Vee herşey satmak değildir diyeceğiz. Geniş koltuklarda oturup uzun uzun susacağız.

öyküler biriktiriyorum...satmaktan daha hoş!

Herşey ekmek fırını açmak isteyen Trabzonlu açıkgöz türbanlılarla başladı! Bu aralar bunlardan çok burada. Tuhaf bir dil konuşup, çok pazarlık yapıyorlar, kadınlar kapalı, 12 yaş yakınındaki bütün kızlar rahat, erkek çocuklar kurukafa manyağı. Ra sevenleri babalar durduruyor, inancımıza ters diye.. Be adam o zaman bu çocuk bu bilgiyi nerden alıyor? Hadi onu da durdur da göreyim

rüzgar kudurdu!

mevsim temmuz yaaa, bir rahat ver, bir yol ver, di mi, yok, kuzeyde yağmur yağınca bu topraklarda bol esiyor. Bugün pazarlama puşlavatlığı yaptım, ihtiyacını bildiğin insana satmaz mısın, ben sattım..şimdiki cevabım: gereksiz, o evde kalmalıydı.........

çok enerji,bir değişim günü!

Boncuk arabamda sorun büyük.. elektronik okuyucu arızalanmış.. komalardan çıktım. halbuki jean'ın kedisi fare yakaladı, hayat durdu. Dağınık bir gün! Büyük ortabatı projesi, eğer fikir değiştirmezlerse yarın dengeleri değiştiriyorum. brothers in arms

Yunan müziğinden kusma günü

Şimdi var ya, bu standdaki düttürü teyp, kasetleri sarmaya başladı, öncelerde iyiydi "radyo sky" hatta müşterilerle parçaların Türk mü Rum mu olduğunu konuşup gülüşürdük. Artık ruhuma fenalık geldi. Aslanlar gibi jazz zaten dinleyemem , her volüm yüksek geliyor stand komşulara. jazz ve klasik müzik insanda satın alma duygusu uyandırmaz diye düşünüyorum. Neyse Evren başka dert vermesin!

sevgilim 9 kilo verdi, ben şişman kaldım deme günü

hem de dersimi bilmiyorum benden bir halt olmaz!

bir standda nasıl da yaşanır uyunur uyanılır?

Yatak odamın çok büyük olduğuna karar verdim. Megalomaninin doruğu insanın kendi yaptığı 500 takı ile uyuması herhalde, üstelik 4 m2'de..Araba çalışmayınca standdaki dev masayı yana devirirsin, arabadaki bütün kumaş, sweatshirt, kazak, şal, yelek, eşarp; mekandaki bütün örtü, tülbent, amerikan bezi, yaygıyı toplarsın, kendine bir yatak yaparsın, ohhhhhh........ (Fotoğraflar çektim içerde.) Gizli uyuyorsun ya, önünden gelen geçenin sesini tanırsın, bir ara müzik dinlemek gelir içinden, (teyp çalışmasa da radyo var) ama boşver di mi..... Sana ait bir mekan olsa da gece senin olmaman gereken bir yer. Sonra bir uyursun öyle böyle değil. (içinden gizlice kedisiz de iyi oldu aslında dersin) gizli merakları koruyarak. ............................... Deniz var ya, sabah iskelede masal gibi. duru.dingin.arınık.masum. Oysa deli imbat her akşam ama her akşam çanımıza ot tıkar. Mesleki yön şöyle gözlemlediğim: Küpelerimin yarısının teki kayıp devrilmekten. Üstelik nemden paslanma başladı. Kukl

coltrane baba ile anlaşma günü

beni en iyi anlayan odur.. ruhu şaad ve jaaazzd olsun

hepsini satıştan çektim

Diyor ki, bunlar Küba'da 1 dolar, yanındakine bunu fısıldıyor.. Ben de orada en tahammüllü sevecen halimde duruyorum. ve içimden diyorum ki, sıkıysa tekrar git ..al..keşke alsaydın yaa Alacağı da tohumlar..Kahverengi 2 boy. Yan yana dizilmiş bişiler. Halbusem ben 100 tane almışım, satıcılarıyla tanışmışım, denizaşırı getirmişim, zorlukla seçmişim, taşımışım, tek tek onları delmişim, deniz kabukları siyah fasulyelerle , çekirdeklerle, boncuklarla bir ahenk içinde üstelik seviştirmişim, her birinde tasarlamak üzerine kafa yormuşum, ve halkımıza 10 liradan satışa sunmuşum. Uzak ülkelerden sesler, renkler,kokular fısıldasın onlara diye..benim gibi, benim kadar ................ Bana fısıldayan, seslenen, uzanan nedir?

.............

............... ............... ...............

aslında herşeyden vazgeçtim, deme gecesi

sevgili CAT arabamı bugün çekici üzerinde yollayınca bir ağlamak bende. elektronik bir arızası var, çözülemedi. Dün araba manik depresif oldu diye gülüşüyorduk. Halbusem nonstop 'six blade knife7 dinlenir mi, her gece her gece aynı parça ve üstüste.. bir nevi rehabilitasyon.