bakılan adada yüzülen dakikalar...


Şimdi bu ada var ya,
hep karşımızda, hep aynı,
hep kaskatı duran, siluetini ezbere çizebileceğimizi
sandığımız, (kimilerinin çizdiği, yanımızda
yaptığı resimleri hemen satın aldığımız)
oysa bin fırın karaburun
rüzgarı daha yemek gerektiren ada!
Bir pazar öğleden sonrası , kokusuyla
geceler boyu bizi kuşatan tava kalamar,
mezeler, gazeteler, az boncuk sürecinden sonra,
tatildir ya kafanca, Nayman kaptan,
komutanın önüne yanaşıp bizi almıştır
miniminnacık teknesine. Ver elini
Büyük ada.. Mehmet Eroğlu'nun 'şaane' betimlediği
çiftleşmeye hazır fok imgesi bir adaya nasıl da
yakışmış dedirten ada..
(bu "ver elini" deyişini hep kullanmak
istemişimdir, şimdi buraya da pek yakıştı)
Beyaz kayaların önünde
mışıl mışıl bir suda yüzmek...3 derece miyop
yüzerken aşağısı nasıl görülürse artık, o derece şeffaf,
bir deniz...Yakın ve derin sohbet!
Hem cumartesi yorgunluğunu atmak,
hem sırt ve boyun kaslarını gevşetmek,
hem hayatı yumuşatmak...
bedeni serinletmek, bilinci koyvermek!
........
Dönünce kıyıda bol elbisenin altında
bikini don sütyen değiştirip duş almadan
3 metrekarelik iskele kulübene dönersin.
Ticaret başlayıverir.
Acaip bir kalabalık vardır ama seni
seçmezler, beklersin, beklersin, gümüşle ışıldar
önünden gelen geçen, dişini sıkıp
eve dönersin, kedin 12 saattir evde kapalı kalmaktan
kafayı yemiştir, o çıkıp kaybolunca ki (sarıbela
muhabbeti için bakınız göğsündeki delikli yara
yerlerine) senin de
birden bütün dengelerin bozulur,
"ayfer tunç" kitabına dalarsın,
birden kediyi hatırlayıp don paça sokak
kapısını açarsın.
O hızla eve dalar, radyo kapanır, kitap katlanır,
su stoklanır, uyunur eninde sonunda,
bu saatten sonra ne yapılır ulan!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

....Paris, bana hosgeldin dedin mi?

hiçbir insan hep aynı insan değildir.

dikkat..bu filme dikkat..ağladım, o derece!