Kayıtlar

Temmuz, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

"var / yok" günü!

Resim
1) Güneş var, günboyu, çok ama çok.. Almak hep duşş ben çok.. ama ben var hep evde, hep gölgede, hep kuytuda kalmak, çünkü lazım çalışmak çok! Keyif mi yok be baba, yok çok. 2) Dostlar var rengarenk, çoook, ama her gün tekrar çok.. bak birileri var, iki laf yüzünden dargınızdır epeydir, ben var üzülmek ve anlatmak çok, ama bazılarımız da var ki, hedefi şaşırıp bana bağırmak çok, değerini bil, onlar da kim oluyorlar kılıfında hemen en yakınlarındakini harcayarak, ağlatarak konuşanlar, en çok bunlarda insaf yok! ne yazık ki sevdiklerimizin öfkelerini, hem özneye konuşmaya cesaretleri yok, hem de hiç mi hiç, sınırları yok... 3) Bu arada gündüz gece, ben var çalışmak çok, belki ondan yargılarda yanılmak, ama giderek giderek olmak lazım "invisible" diyorsam harbiden, o zaman problem yok! 4) Stand var, müşteri yok. Kazanç var, yeteri yok. Deniz yakında, yüzmek için zaman yok.. Mayo eskimiş, vücut dolgunlaşmış, plajj cesareti yok.. Kediler var...

Elleme sakın, bak kurtadam geliyor!

Resim
Standda, boncukları karıştıran çocuğa anne uyarısı... Bizim zamanımızdaki iğneci teyzeler çoktann tarihe karışmış. Hem valla, hem billa.

somewhereee over the rainboww..

Fotoğraf makinesinin kartı arızalandı, bugünlerde görüntüsüz bu topraklar... Ama ben bir gün tatil yaptım, tüm ihanetlere rağmen şaaneydi herşey veee durmadan, gecenin çeşitli vakitlerinde (eskiden çok üşüyen ve artık hiçbir soğuğun değemediği şekilde) denize girmekten parmaklarımın uçları hamurlaştı.. Güneşin doğuşunu izlemek ne güzel be. (fonda leonard cohen ten new songs albümü çalar)

yorgun günlerde dingin saptamalar...

(..) İnsanın kendini başka ağızlardan dinlemesi ne tuhaf geliyor akla, kulağa...İnsan başkalarının gözünde ne kadar başkalaşıyor. Başkalarının hatırladığı kadarıyla olanımızla, kendimiz ne kadar farklıyız birbirimizden. Zaman içindeki her birimiz, ne kadar farklı şimdi "kendim" dediğimiz kendimizden. Zamanın içinden geçerken arkamızda ne çok hayalet bırakıyoruz kendimizden; hepsi farklı farklı görünen; farklı hatırlanan. Şimdiki kendimize yabancı ne çok kendimiz varız geçmişteki günlerimizin içinde; belki bizim için ölü, ama başkalarının belleklerinde ve hatıralarında öylece kalakalmış yaşayıp duran. (..) "Zaman aldanması" deyince, bir hatırlama zaafı olarak anlaşılabilir. Diyelim ki, belleğiniz sizi yanıltıyor. Tarihleri karıştırıyorsunuz. Daha önce ya da daha sonra olmuş bir şey, belleğinizde yer değiştirmiş ve aklınızda öyle kalmış olabilir. Zaman aldanması, bu durumda sizin zaman konusundaki aldanmanızdır yalnızca. Halbuki "Zaman al...
Resim
Korkular, hep sürprizleri de taşıyor sanki kanatlarında.. biz ne kadar kaçsak da, kaçınsak da beraber uçuyor bu kuşlar.. veee korkmanın hiçbir boka faydası yok kanımca, hatta iyi geliyor, bu tür filmler, herşeye hazırlıklı olmalıyız.. bi yandan ve de çünkü film yaa zaten film...Yazmışlar, kurgulamışlar, çekmişler, oynamışlar. Biraz silkinince ve de o gözle de bakınca bi filme sanata hayranlık başlıyor, yönetmene, bilgiye, tarihe, oyunculuğa, deneyime.. Gerçek hayatın tekdüzeliği, yaşamın sanatsız, neyi anlatırsa anlatsın anlamsızlığı üzerine düşünüyorsun özetle.. Hep üstüne üstüne yürüyorum seyrederken artık, yani daha daha kötü bişiler olur ve duyarsam, yaşarsam hayatımda, bağışıklık kazanayım diye sanki, böyle bir örtüyü üstüme çekip hissetmez, acı çekmez, sanatın perdesinin ardında görünmez olayım diye sanki! bir cesaret geldi ki bana, öyle böyle değil. (Bu huyum da "A Prophet (yeraltı peygamberi) " ni bir gece çok yorgun dönüp işten ve 2 bira açıp had...

tam da şiir dinlerken ve söyleşirken belediye erkanıyla kapışma günü..

Şu çenemi bir tutsam, bir tutabilsem abicim..... Yine kapıştım, bana 3 no'yu hibe eden Belediyeden, Encümenden tiplerle... Kolunu kesip atan öykülerdeki gibi hergün bana geçilen bu iltimas muhabbetinden ölüyorum, boğuluyorum yaaa.......... (herşeyi denize atıp yüzsem ya uzaklara) ama politik durmadım, bi tartıştım, bir tartıştım ne düşünüyorsam söyledim.. Birileri biraz savunuyordu sanki, sus pus oldular kaş göz işaretiyle, kaldım mı ortada, ansızın! alışığız, bişi olmaz da, bizim küçük standların kurulduğu alanda bir meydan var..bir de dev ağaç..Onu güzelim yeşil ışıklandırdılar...Ve ortasını bir iki bankla şenlendirdiler....Ben birden bu belediyeden hepsi arkadaşım olan tiplerle rast gelince bir şiir dinletisinde, hemen kapıştım...Dedim ki, izin verin değerlendirelim bu meydanı abicim,  panolar koyalım, her 3 günde bir ,biri sergi açsın, bir sokak müzisyeni çalsın (ki çok tanışıyoruz bu gençlerle, şans verelim, iskelede pazarın ortasında bişiler yapalım...Daha banklar...

şakağımdan damlayan ter!

Resim
ve gözyaşı.. çok çalışma, çok uyku, çok kalp ağrısı, çok merak, çok onarma, çok yakınma, çok dertleşme, çok bişiler bişiler.... haaaa ve çok şiir sonrası ! Biliyorum; aslında sanki h e r ş e y   n e    k a d a r    d a    h e rş e y ! "ruhumuzu öyle bir ehlileştirmişiz ki, kedilerimiz gibi, kedilerimiz kadar sahici "tanıklarıyız" bütün bugünlerin, olan bitenlerin de... Zerresi bile değmiyor bana, d e ğ e m i y o r  !        d  i y o r u m (garantisi yoktur, şimdilik onu da yerinde tadında zamanında kıvamında bırakalım demeden  gecemiyorum)

küçük hayat, büyük film, seyret ve hizaya gel!

Resim
Ne film ama! Seyretmeye yürek ister. Kesinlikle kadın düşmanı bir yapım. Gel gör ki, eski filmlerinden tanıyoruz ustayı...Lars von Trier....Şaşırtmayı, düşündürmeyi, şoke etmeyi sever... Oyuncular desem, inanılmazlar. Kendime gelmem zaman alacak. Mesut sinemada görmüş üstelik; ben 5, 10 kez durdurarak bitirebildim, 2 günde hemi de.