Korkular, hep sürprizleri de taşıyor sanki kanatlarında..
biz ne kadar kaçsak da, kaçınsak da beraber uçuyor
bu kuşlar.. veee korkmanın hiçbir boka faydası yok
kanımca, hatta iyi geliyor, bu tür filmler, herşeye hazırlıklı olmalıyız..
bi yandan ve de çünkü film yaa zaten film...Yazmışlar, kurgulamışlar, çekmişler, oynamışlar.
Biraz silkinince ve de o gözle de bakınca bi filme sanata hayranlık başlıyor, yönetmene, bilgiye, tarihe, oyunculuğa, deneyime..
Gerçek hayatın tekdüzeliği,
yaşamın sanatsız, neyi anlatırsa anlatsın
anlamsızlığı üzerine düşünüyorsun özetle..
Hep üstüne üstüne yürüyorum seyrederken artık, yani daha daha kötü bişiler olur ve duyarsam, yaşarsam hayatımda, bağışıklık kazanayım diye sanki, böyle bir örtüyü üstüme çekip hissetmez, acı çekmez, sanatın perdesinin ardında görünmez olayım diye sanki!
bir cesaret geldi ki bana, öyle böyle değil.
(Bu huyum da "A Prophet (yeraltı peygamberi) " ni bir gece çok yorgun dönüp işten
ve 2 bira açıp hadi lan diyerekten(!) zar zor seyredince başladı, halbusem ben daha
Prison Break başlayamamışım, tüm sezonları elimdedir, mapusane muhabbetinden de
nefret ederim, üstelik)
Bu filmi de mutlaka izlemeli derim, başka da bişi demem..
öyle işte..

Fonda, Art Blakey&Jazz Messengers
(A night in Tunisia albümünden  (1960/61)
when your lover has gone adlı parça mutlaka tavsiye edilir..
Harbi cazzz sevene, özleyene)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

....Paris, bana hosgeldin dedin mi?

hiçbir insan hep aynı insan değildir.

dikkat..bu filme dikkat..ağladım, o derece!