24 saatlik kasaba kaçamağı

Yağmurlu, kapalı, puslu bir perşembe
öğledensonrası..Sakin sakin çalışıyorum
köşemde, bir de film koymuşum, dublajlı,
radyo tiyatrosu dinler gibi takılıyorum
kendi halimde..Küttt, bir telefon:Mesut..
Sen bugün Karaburun'a geliyormuşsun,
öyle demişsin, akşam ne yaparız?
Anaaaa, dediydik tabii de,
bu gerçek ikizler salağına güven
olur mu, olmazzz!
İyi hadi, geliyorum, der demez
kedileri sıkıca doyurup, sırt çantamı
kaptığım gibi soluğu Üçkuyular'da aldım.
Şansıma dolmuş hemen kalktı ve
saat 18.30 sularında kendimi
şakır şukur yağan yağmura inat
iskeleye inen yokuşun ortasında
buluverdim.!
Adaya selam çakmaca,
eski mekancılar ve bir iki dostla
hoşbeş, ardından İsmet'te sardalya
salata rakılamaca, hopppp Nambırrvan'da
Gülşen ve Ali Rıza'gillerle buluşmaca..
Dışarıda şimşekler, içeride nihaventler
derken 24.00 sularında evin kapısını
açıyordum. Herşey nasıl da nemli,
bulduğum temiz ve kuru tüm battaniye
ve yorganları yatağın kuru tarafına
serip Kitabımı açtım. Haa elektrik,
su, internet, uydu hepsi canavar
gibi çalışıyordu aman nazar değmesin!

Ertesi sabah kendime Beethoven eşliğinde
çay demleyip bir de peynirli gözleme yaptım..
Verandamda dalgalara kuzulara baka baka
zamanı durdurdum..Ama ne hayatımı, ne evimi
temize çekmeye hazır hissetmedim kendimi.
Sonra sefil kedilerimi buzluktaki balık ve ekmekleri kaynatıp
bir güzel doyurdum, atölyeden malzeme
seçtim, limon topladım, merkezde
ödünç aldığım kitapları kütüphaneye teslim edip
bir bardak da keyif çayı içip İzmir
istikametinde yola koyuldum.
Dolmuş tüm dengemi yine altüst ettiğinden ve de
eve varınca kafamı kaldıramadan saatlerce
yatmak zorunda kaldığımdan cuma gecesi
kayıplar listesine gümüş harflerle
yazıldı.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

....Paris, bana hosgeldin dedin mi?

hiçbir insan hep aynı insan değildir.

dikkat..bu filme dikkat..ağladım, o derece!