Kayıtlar

2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

şimdi bir neskafe içeyim de,

Resim
sonra karar veririm ne yapacağıma, dedi. Suyu ısıtıp, kupayı aldı eline....Evettt, "Dev Noel Alışverişi" bitmişti sonunda. Daha doğrusu yeni başlıyordu çünkü eve gelince bütün aldığı ıvır zıvırdan köpekler gibi pişman olmuştu. Nayman'ın deyişiyle uçuruma gidiyordu yine. (Ve bu ay burcunun üzerinde gizli bir Satürn Merkür hırlaşması vardı kesin!) Osmanlı lale desenli fular ve deri cüzdan iyiydi güzeldi de, bakır kapaklı fincanlar, cezve, lokumluk, ehl-i keyifler ve sosluklar tuhaf görünüyordu gözüne Christmas armağanı olaraktan şimdi. Bavulun yarısı dolmuştu bile. Nazar boncuklu süslere "Çüşş" bu ne fiyat lan deyip Alp'e dalmış ve hazır 5 tane alacağı parayı bir çuval irili ufaklı cam boncuk, nar ve ipe yatırmıştı. Ne zaman yapacaktı peki? Dışarıda cillop bir güneşli hava vardı ve o bu "benden bi b.k olmaz" modundan sıyrılmalıydı bir an önce.

Nedo melek oldu. o kadar.

Gildoş'u( 16 yaşında uyuttuğum yol arkadaşım kedi) bırakmıştım da evine senin, yine bir uzaklara gidiyordum, aklım hayvandaydı, bakarım, dursun burada demiştin, giderayak kaçmıştı pencereden, sokağın ucundan topladıydım zar zor yarım saat sonra.. Birbirinize iyi bakın deyim, ne diyim!

Paris öncesi hayat özeti...

1) Yine gitmelere hazırlanıyorum. Derli toplu olayım, salkım saçak değil adam gibi gideyim bu sefer deyip metro'dan bir tekerlekli bavul edindim.. Eve gelince abarttığım anlaşıldı. Bavul neredeyse benim boyumda, al insan kaçır icabında.. Tekrar 50 km yapıp ertesi gün Metro'da aldım soluğu. Bir boy küçüğüne geçtim, amannn karar vermek ne zor yaaa. Bir daha gittiğimde kapıda benim fotoğrafıma iliştirilmiş "Bu kararsız müşteri alınmasın mümkünse, seçemiyor zavallı" başlıklı ilanlar olacağından eminim. 2) Kedilere kum ve mama stoğunu tamamladım. Bardant ailesine armağan alma olaylarında yine acaip kararsızım. Seçmek zorunda bırakmasınlar beni abicim, her şeyi yaparım icabında. 3) Tarhana, çay, biber salçası gibi Türksel götürüleri ayarladım bugün. (onları seçtim nihayet) 4) Geçmeyen nezle olayına Augmentine ile müdahale gerekti. Şarıl şurul burun akıntısından sonra kof kof da öksürüyorum iyi mi! 5) Karaburun'a gidip bahçe kedilerine mama götürmeliyim, yıkılan

kasabaya donus...

Bahce kapisini siki siki baglamis yine birileri. Nasil carpiyordu kimbilir. Anahtar her zamanki yerinde onu bekliyordu. Kapiyi acti, cok tanis ve pek yabanci bir eve adimini atti. Sonbahar koridordaydi. Once bahceyi, sonra odalardaki butun yatak altlarini iceride tutsak kalmis olu bir kedi bulur muyum korkusuyla yokladi. Yine bulasik birakmisti giderken, umutlu ev kadinlari edasiyla yanindan gecip gitti mutfagin. Deli poyraz verandadaki masayi on bahceye firlatmis, bocek gibi ters yatirmisti. Sasirmadi. Bu cografyada onu en sasirtabilecek sey cunku, gelis gidis surecinde eski kasaba dostlarinin telefon replikleriydi. Herkes ne kadar da kendisiyle mesguldu. Sen degilsin sanki dedi yuksek sesle. Butun bu bakimsiz sefalete inat kaynar suyu vardi, hemen kuveti doldurmaya giristi. Kablo tv yine bozulmustu. Insani yavas yavas olduren duygu suclulukmus ya, Gececik pencerenin dibinde mavlamaya baslayinca o duygu da geciverdi. Iceri alip karnini doyurdu. Kedi elektrik sobasinin karsisinda pine

hiçbir insan hep aynı insan değildir.

"Bir şey yaparız, değişiriz. Biri bir şey yapar, yine değişiriz. Yaşadığımız her an, bir önceki andan farklıdır. O an geçtiğinde artık yeni bir zaman vardır. ..Ve yeni bir insan olmuşuzdur. Bir ömür içine pek çok hayat sığdırırız. Sonra geriye dönüp bakarız ve sorarız. Bu ben miyim, bu hayat benim mi? Yanıtı basittir. Evet sensin ve bu hayat senin..." Öyle bir geçer zaman ki'den.

Ölümler, hayatlar geçti gitti üzerimizden...

Yaşamak beş duyunun hakkını vermektir. görmenin, duymanın, tatmanın, koklamanın ve dokunmanın...Bunları ölene kadar dolu dolu yaşamak isterim. Yaşamıma hepsinden çeşit çeşit gelsinler isterim. Mevlana'nın Kuran'a gönderme yapan ünlü sözünde dediği gibi, her canlı bir gün ölümü tadacaktır.. Ama hayatı tatmayı kaç kişi başarır? Bu cümlede kullanılan tatmak sözü, diğer dördünü de kapsayan bir varoluş eğretilemesi değil midir? (MM 227 sayfa)

fotoğraf kulübümüzün çöktüğü gün!

Resim
Gördüğüm gerçekler, inandıklarım, yaşadıklarım, yeminle böyledir; Olguların hızlı akışı, ilişkilerin kaypak değişimi, hırsların çarpışması, iktidar meraklarının doruğu, paylaşımdan uzak ve de sorumluluk vermekten korkan ruhlar, çoğunluk adına tez zamanda kendince karar alışlar, özgürlüğüne tutsak kaybolmuş benmerkezler, avanak şaşkın bakışlar, her krizde ansızınn yandaş seçenler, çabuk pes edenler, iyimser diretenler, herşeye rağmen ısrarlı yeteneksizlikleriyle herkesin hemen ezileceğine inanan çoktan ezilmişler, şişkin egolar, yaranmacı çabuk beğenenler, ürkek çabuk vazgeçişler, birbirine çarpan göbeklerimizle çakan şimşekler neticesinde olay bitmiştir!

teatral durumlar...

Resim

Metropia

Resim

hayat bazen tatlıdır, sevenler kanatsızdır!

Resim
Kanat sahibi olmak zordur çünkü..Ağırdır çünkü, hem bedenine yapışıktır adamın, havalanmak için yaratılmışlardır bunlar üstelik.. Sahip olmak zordur.. bedene yüktür. sevenler kanatlarının yükünün altında ezilip giderler.. Gerçek(!) sevenler kanatsız olmalıdır. Dedim gitti.! Neyse...

yalnızca nesneler beklemez.

Resim
(..)Satıcılar da bekler. Beklerlerken dalgınlaşırlar bazen, yüzleri başka zamanlara karışır; bazen uyuklarlar. Yüzlerinde derinleşen ifade, beklediklerinin artık yalnızca bir müşteri olmadığını söyler bize. Bu anı yakalayan fotoğraftan biliriz bunları. An ile sonsuzluk arasındaki ilişki, en keskin ve somut karşılığını fotoğraf sanatında bulur çünkü.(..) MM2005

Sezon ansızın biter...

Resim
Birileri şarap yapar, ezer de ezer; birileri paraları ezmeye bakar, İzmir'e fuara gider, gelene geçene bakar, ruhunun özgürlüğünü yeniden kazanmaya bakar...... birileri hababam kafa yorar kış gelince kulübeleri nasıl koruyalım diye, müşteri azalınca laf artar, dedikodu zırvalaşır, zaman bollaşır, beklemek zorlaşır, para hiçleşir, sabır, yaa sabır derken, konu salağımız kapatır gider, olay biter.

Aptallar erken peseder Alfi!

Resim
Erken ölür desem, 2004 doğumlu bahçe kedim Alfi domuz gibi durup duru..gelip hısslayıp duru..

ben. hiç. bu. kadar.

Resim
"Sahip olduğumuz ya da olacağımız özgürlükle ne yapacağımızı bilememek, üzerine düşünsel hiçbir yatırımın yapılmadığı böyle bir uçsuz alanın olası varlığı, kimilerimizin yaşamında korkulu bir boşluk, kendilerini yutacak bir kara delik anlamına gelir. Bilinmeyenin hayalinde kaybolma korkusu yerine, bilinen baskıların çizdiği sınırlar içinde yaşayacağımız sıkıntıları, boğuntuları yeğlememiz biraz da bundandır. Bizim gözümüzde özgürlük en az ölüm kadar belirsiz bir şeydir ve bu konuda ölüm karşısında duyduğumuz korkuya akraba bir korku geliştirmişizdir..." (MM) Tutsaklık ve özgürlük üzerine düşünüp okuyorum son günlerde. Ne yapacağımı bilemediğim için internet üzerinden biletler alıp kendimi gitmeye, ötelere ama uzaklara...hazırlıyorum. Böyle.

gidiyorum bütün boncuklar cebimde...

Bütün sahtekarlıkları, dost görünümlü soytarıları, avanak müşterileri, sattığım ne varsa kopyalayan komşu standları, (kırılgan parmaklarım yerinde dursun da, bir de çok ağrıyan boynum, bir de 2 aydır felç olmuş kalbim de dursun da) bizi kollamayan, yılın beklediğimiz ennn 2 gününde Seferihisar'lı birilerini davet edip işimizi zart diye bozan, asla yaranamadığımız asla ama asla bizi görmeyen sevgili belediyemizi bırakıp tüyüyorum abicim.. Hayat diye bir şey sahiden var mı? Var mı? ?

yeni stand

Resim

badembükü

Resim
Konu mankeni ben...Badembükü'ne sucuklarımızı alıp pikniğe gittik. Fotoğraf kulübü olaraktan... Ben yalos toplayıp poz vermekten bişi çekemedim. Kostüm ve şapka götürüp yemeyip bolca içip poz verdim.. İyi işte yaa...

Özel hayat bilgisi derslerinden notlar...

Resim
1. Kendiniz evdeki son yumurtayı yiyip uyuyabilirsiniz fakat sadece kedilerinizi doyurduktan sonra ancak... 2. Vücudunuza mümkün olduğunca sıvı yükleyiniz sıcaklarda fakat gözünüz hep aracınızın hararet lambasında olmalıdır öncelikle. 3. Giysilerinizi dolaba asmayı unutabilirsiniz fakat müşteri siparişlerini asla! 4. Gerçek dostlarınız sezon sonunda belli olacaktır, ticaret telaşından ihmal edildiğiniz paranoyasına kapılmayınız sakın, kapılmasınlar.. 5. Çalışanın elması kızarır mı, kararır mı, bilen birileri varsa bana söylesin noolur! 6. Fotoğraftaki kediyi bulana benden bir bira!

Hırlaşanlar Kulübü!

Resim
İhalede ansızın karar verip en bi çok parayı verip "bir numarayı" kendime satış mekanı olarak belirleyince (ilklerin şanssızlığının bilincinde) bende bir enayilik var herhalde diye düşünmeye başlamıştım tam da. Bir yanın boş olmalı belki hep hayatta felsefesinden mi, yılların yan standlarla kah geçimsizlik, kah gustosuzluk babındaki hırlaşma tecrübelerinden mi bilmem öyle seçivermiştim 3 yıllık serüven noktamı o önemli gün, üstelik dev korkularla! Fakat 'kazına yağı' öyle değilmiş azizim.. Deli çabalarla pazartesi kuruldum öne saat 10'dantezi yok. 4 sefer taşı getir götür çak as sırala yardım iste as çek al öde boz taşı düzenle koy kaldır ve bir sürü tansiyon düşür kaldırdan sonra, onnnca endişeden sonra, kimse gelmez buraya arkada kalıyor sanki bak, ee ayakları alışır herhalde, bekleyelim bakalım, sezon da neredeyse bitiyor zaten derkennnn, ben 20 24 arasını hala hatırlayamıyorum abicim. İnsanların bu kadar yeniliklere kolay alışmasını iyi mi

Bizim kız süpürmeyi çok seviyor, noolurrr boşunu verin!

Resim
Son İstanbul çıkartmamızda otobüsten alibeyköy, taksim, tünel, köprü, eminönü sonrası Tahtakale'den sola doğru cami tuvaleti arama seferimizde küçük küçük bişilere rastlandı..Aaaaaa, ne şaane deyip al takke ver külah pazarlıkla 10 adet alındı.. Atölyede üzerlerine etekler, boncuklar, paralar yapıştırıldı, (silikon tabancası ana sigortanın anasını belledi bu arada) eşarbı dikildi, gözleri takıldı, oyaları yerleştirildi, arkasına açma halkası mıhlandı. vee kanımızca pek güzel oldu, kulübeye asıldı. Sonra müşteri sordu: .............................

Bunun 42 numarası var mı acaba?

Acaip fikirler ülkesine hoşgeldiniz... Tire'den yemedim içmedim, Özden canıma telefon açtım, ki tam da o gün oradaydı. Kargo ile bana yollattı malları.. Çifti özetlen 6.5 liraya geldi evime ödemeli.... ve fakat desenlerinin sadece %20 si görünüyordu.. Deniz susan ne yaptı, Tokat yazmaları adlı kitabına başvurdu, temeli bozmadan yeni bişiler, meselaa salkımlar çizdi, kuşlar.. sonra pinoteksledi, sonra otomobil yastiğine kumaşlar, aynalar, nazar boncukları, uğur böcüler yapıştırdı, bir de arkasına açma halkası taktı ki değmeyin keyfimize artıktı..Tek tek satılacaktı, asılacaktı, içine kuru otlar konulabilir, eşarplar asılabilirdi..Konsept kaybolan bir geleneğin sembolünü duvarımıza takmaktı..Unutmamaktı! Süsleyip püsleyip taktık yeni kulübemize veee müşteri sordu: ...............

We will, we will rock you!

Resim
Hayatımızın bayat bir yazı daha yarılandı netekim. Sıcak yapış yapış yığıldı bedenime ve hayatıma; günde 5 6 7 8 9 duş alaraktan iskeleye iniyorum.. Gece yatış 4, kalkış 12.. Henüz 3 kez denize girebildim. Her gün köpek gibi çalışmaya devam... Kulübeler öyle gecikti ki, iskelede Denizkızı Kafe önünde sığıntı olmak mı daha iyi yoksa artık diye düşünüyorum. Yatırım planları sürekli ertelemede. Her akşam rica minnet elektrik kablolarımı kafenin ana prizine taktırıp, günlük azarımı işitip başlıyorum beklemeye.. Herkese ama beni tanıyan herkese belediyeyi savunmaktan sıkıldım, kendim ne yapacağımı bilmezken.. Şaşkın ihaleden de 1 numara diye salakça tutturup en yüksek bedeli imzalayarak çıktım. Bir gün önce başlangıçların şanssızlığını konuşurken üstelik. Tam da bu yıl herşeyi değiştirmeye karar vermişken..Ulan, hayat diye birşey var, derken! (Sıkıntıdan deli gibi saçlarım dökülmeye başladı ve bu yazı atlatsam, herşey daha mı iyi olacak, yoksa ben hepten dağılacak mıyım

biraz da murathan mungan olmalı bu sayfalarda

Ben ki son 3 aydır Şair'in Romanı üzerinde kuluçkaya yatmışım, daha okuyup konuşabileceğim birine rast gelmedim.

kediler ne güzel su içer!

Resim
Bir hafta daha dayan diyor kalbim, o kadar 2 hafta sonudur bir kafe önünde masalar ışıklar örtüler kablolar taşıyaraktan oturuyorum. takı kimse almıyor da bir taçlar yapıyorum, deli satıyor. Bütün yazlıkçılar geliyor tek tek..Sarılıyoruz, kucaklaşıyoruz, herkes her gelişinde birden Karaburun'da birşeylerin ansızın ya da yavaş yavaş değişmesinden korkuyor.. Ben iskele demirbaşı olaraktan Deniz kızı kafenin önünde hizmetteyim. Tamam yaa çocuklar diyorum, şimdilik herşey aynı, sakın korkmayın! Herkese "geciken" standlarımızı anlatıyorum. Belediyemizi savunuyorum, uzun soluklu işler bunlar diyorum, geçen sene arıtma gömdük.. merkezde yollar var, yapılıpduru, bu geciktik boşverin zordur bir şeyler kurmak, planlamak, insanların ayaklarını alıştırmak, seneye bir arka mahallemiz, sokağımız olacak diyorum çok renkli, çok daha ışıklı! 3 yıl sonrasını hep birlikte düşünürken biz ufka bakarken derin derin dayı arabası geliyor, yalanmış dondurmaları, biz konuşurken u

Dönüşüm günü!

Zor gün.. Sıkıntıdan sabahınan burnum kanadı iyi mi! Sevgili Belediyemizin, sevgili ihalesine katıldım.İyi ya işte şimdilik 3 yılımızı daha ipotekledik o kadar! BBBO(Bknz bzdn br bk olmz) kulübünden sevgilerle! Sorular şimdilik böyle: 1 Bütün sevdiklerim antidepresan kullanmak zorunda mı? 2  Kimbilir şimdi nerelerde kimler neler neler yaşıyordur? 3) Derhal Paris'e tayinimi çıkartmalı mıyım? 4) Yoksa, yoksa değil mi?  

Dut ağacı değilem, her geçene eğilem....

Hayatımda bu kadar saçma bir ağaç görmedim ve meyve tabii.. Toplayım diyorsun dökülüyor, zaten hep dökülüyor,  her yeri yapış yapış yapıyor, reçel denedik olmuyor, pekmezini bilmeyiz ki, kurutsak nereye bez sersek kediler üstüne yatıyor güneşli diye, güvenli diye, ulan bu meyve arıyı, sineği topluyor, amma kessen kesilmez bir durumda, çünkü asmayla bir aşk kurmuş sarmaş dolaş yaşıyor! Sesim çıkmaz ama olmuyor işte, bir yandan biz bi sürü kedi besliyoruz ya bahçede, nüfus çoğaldı, karıncalar bir delik açmış kedi mama kırıntılarını yuvalarına taşıyor, yani 15 kedi artı 15.000 (50.000 de olabilir netekim) karınca demek bu, ulan diyorum içimden ben çocuk yapmamışım bin yıldır sorumluluk almayayım diye, bireyselliğin doruğunda kararlarla yürümüşüm gelmişim bu tuhaf kasabaya halimize bak hizaya gel!

keçileri kırptık, gerçek keçileri kırpmak mı, ne haddimize!

Dizinde kedi oturan blues dansçılarının, guinness rekorcularının, şampiyonlarının, bilmemnecilerinin yarışlarına katılacak kadar keyifliyim bu gece.. Tabii ki Chuck çaktıktık son 4 gündür ya..son kitabını ki adı Ölüm Pornosu/Snuff, kimseyle konuşamayarak üstelik, bi de yasaklanmış, çevirmen ifadeler vermiş karakollarda, naapalım blues'dır en çok yakışan bize! Mini de kaçmıyor, otururarak dansediyorum, ne figürler buluyorum, ulan bu kadar hareketi ayakta çeksek rekorlar kitabının dipnotlarına atlayacağız bir şekilde sankim, derken duruyorum. Bu sefil hayatımın sefil gününü de sonra anlatırım tamam mı?

dizilere veda muhabbeti

Kasabamız çarşambaları sever. Merkezde bir kafemiz vardır, cümbür cemaat her hafta hem pazar alışverişlerini yapıp hem de çay kahve eşliğinde bolca sohbetleyip evlerimize döneriz. Bu değişmez çarşamba rutinidir..Her masanın tanış olduğu, her gelen geçenle merhabalaşarak bir "park"ta oturmanın nasıl bir keyif olduğu kolay anlatılmaz! Bugün çarşamba idi.. Bir ritueli daha tamamlayıp eve dönüyorum. Faruk müdür'de meğersem son Mike leigh filmi varmış (naked)ve izlemediğim My little sunshine...Üç beş duş alıp deli sıcak evde dvd izliyorum, bir yandan malzeme düzenliyorum, kedileri doyuruyorum..Küçük sağ el parmağım benden ayrı davranıyor yine, aldırmıyorum, pat iskeledeyim.. Evettt efendim, yaz gelmiş, hoş gelmiş. Cefalar getirmiş. Dingin deniz kenarı renkleri fonda. Ilık iklim, geç vedalaşan güneş, havada kalamar kokusu var, Yazlıkçılar teşrif etmiş, efendimmm kimleri görüyorum! Muhteşem yüzyıl'ı Denizkızı Kafede dalga dubara uğurluyoruz...Pazarte

merhaba lan yaz!

Google şekil yapmış bugün, yazı kutlamış, sağolsun varolsun, demekküne 21 haziranmış günlerden bugün, harbi yazmış yani, sıcakmış, güneş çokmuş! Pazar sevgili havalimanından uçar uçmaz bizim çakaralmazla kasabaya dönüyorum, kendimi bişi hissettiren bi toplantıya katılıp eve vınlıyorum abicim.. Ohh be! İnsanın hayattaki en büyük zenginliği yalnızlığıdır diyenler diye bir siteye de girmiyorum, öyle bir blog açma niyetim de yok. Tek yaptığımız evde ölü taklidi, telefonlar, facebooklar yiyor kediler yemiyor, kafayı bi sıkı dinliyorum..Önce eski ritmime dönüyorum yani 3'te yatıp 10 da kalkmaca...zaten daha erken kalkamadığım için o kadar çok uyumak (sevgiliyle her gece 23 suları) beni bozuyor.. özetle böyle gelişiyor herşey ama salı akşamı (yani bugün) 8 sularında iskeleye gidip mallarımı topluyorum, satılmış işler var, örselenenler, yeniden yapılması gerekenler, kafelerle eski hesaplarımı kesiyorum, ahanda! ulan harbiden de yaz gelmiş diyorum, esmiyor, iskele süt li

imgeler 2011 haziran...

Saça karışan dut, reçel olan meyve, sırtı bereli yaratık, dizde yatan kedi, uysal kirpi, cımbızla ayıklanan kene, uzak ticaret, yakın sezon, deli kararlar, uysal vazgeçişler, oysa düşler dibimizde, deniz girersek var, hayat ömrümüz kadar, yaşam mı, şimdilik be usta! kalbimiz attıkça! hadi bakalım

kangooo durdu....

anahtar kilidi açmayınca olay bitmiştir.

yaz mıdır nedir, geldi!

famous blue raincoat kimsede yok artık!

bir saatte bin turist görme günü!

Alanya

salı sallanır, çarşamba durup duru!

heyy Alfiii, diye bağırıyorum içeri alırken kapıdan, aç ve sefil dalıyor ama ne bulursa dalıyor, kuru mamalar veriyorum, yoğurt, az salam, sonra yeter artık diyorum kusacaksın, yeter lan.. Geriye çekerken evden çıkartmak için, kucakladığım ellerim kan içinde, karnı yaralı kanıyorbi yerlernden, hadi bakalım, siktiri basıyorum.. Biliniz bakalım nerden bu kez! Tamponlar, bişiler bişiler. Hala yemeyi sürdürüyor, çok acıkmış çünkü, ölüyor bir yandan, kanıyor bir yandan ama yemeye çalışıyor.. bebek Alfi'm benim... İyileşecek, yine gelecek, yine dövüşecek, yine yiyecek !

"my funny valentine" daha mı iyiydi ne!

Resim
Şubat'ta seyrederken ağlamıştım, bir daha seyrettim bizim Hollandalı ana kızla, bu kez ağlamadım ama katıldım desem yeridir. Bu kadar aşık ve haksızlığa uğramış erkek, bu kadar kendini geride iyi hisseden baba ve vee..

...ve geldiler!

Resim
20 yıl önceden tanışım olan bir kadın çocuklamış, daha doğrusu 13 14 yaşlarında  hergün 3 çeşit rimel kullanan şımarık bir yavruyla geldi..Ne diyeyim, bilemedim. Zor bir hafta oldu, onlar diet cola ve ice tea takılırlar, ben çay kahve ve bira, afalladık!

kader kulübesi!

Resim
Evet..Bundan böyle tenekeli mahalle standlarından kurtuluyoruz ve şekil 1A'da görülen kulübelerde takılıyoruz. Bak prototip geliyor, selam veriyor, başkan herkese fikrini soruyor, her kafadan bir başka cırtlak ses çıkıyor. İskelenin arka sokağına yerleşecek, artık oraya da kim gelip birşey alacak, Deniz en çok bunu merak ediyor!

cümbür cemaat kasabaya intikal!

Tembel Kangoo yarı yolda motoru durdurdu. Zar zor çalıştırıp dualarla mualarla geldim Karaburun'a. Fularlar, bluejeanler, şapkalar, yaz koleksiyonum, derviş keçe süsler, yeni yatırım taç çiçekleri, ıvırto, zıvırto, tıklımtıkış arabayla döndüm. Ana bilgisayarım dev ekranıyla ve alışkın olduğum F klavyesiyle, geldi; kuruldu baş köşeye. Ohh bee... Minik netbook çantada uykuya daldı şimdilik. Hava berbat, yine çisil çisil yağıyor, bulutlar dağların beline inmiş, bu bahar gelmeyecek anlaşıldı azizim. Fotoğraf Kulübümüz İskelede toplandı. Yağmura inat tv'ye bağlandı bilgisayar, flashlar takıldı. Tire fotoğraflarının Cenap Hoca yorumları iyi gidiyordu ki kütt elektrikler kesildi iyi mi!

bir mutluluk listesi yapmadığım kalmıştı!

Banyo tadilatına bu ay epeyce paralar döküp saçtığımdan, elim mi alıştı, hesabım mı şaştı, yoksa para artık bende kalmayı pek sevmiyor da ondan mıdır, ölümüm mü yakındır, bu yıl kitap fuarında tamamen cozuttum. Murathan'ın son romanını edindim acilen, sonra eksik eski kitaplarına saldırdım. Öyküler, polisiyeler, felsefe, caz ve gezi kitapları, gizli kadın örgütleri, sos tarifleri, halk inanışlarında büyü, sihir, tılsım ve cin çarpması, Chuck Palahniuk'un Ölüm Pornosu'nun yanı sıra New York Times Bestseller'larından Cretchen Rubin'in Mutluluk Projesi'ni de kaptım hemen. Biraz mutluluk ve başarı konusuna takığım bu aralar. Biraz ilerleyeyim kendi projemi de listeye dökeceğim. Şimdilik Ralph Waldo Emerson'a göre başarı neymiş bakalım: "Sık sık gülmek ve çok sevmektir,akıllı insanların saygısını ve çocukların sevgisini kazanmaktır; dürüst eleştirmenlerin onayını almak, s a h t e   d o s t l a r ı n   arkadan vurmalarına dayanmaktır; g

Herşey bu alçak Merkür yüzünden oluyor, kesin, garanti!

Günlerden cuma. Uyanıyorum bir haftadır canımıza okuyan fırtına dinmiş, güneş arsız arsız gülümsüyor bahçede. Poseidon cumartesi pazar pazartesi de şiddetli fırtına uyarısı veriyordu oysa ki! Cumartesi 23 Nisan, geleneksel kasaba meydanı kutlamaları olacak. Küçük standımı 2 haftadır kuruyorum hafta sonları kıpırdıyor işler. Yine olacak biliyorum ama denize, tomurcuklara, büyümeye başlayan asmalara bakıyorum, bir kahve içiyorum ve alarmmmmmm! Kesik kuyruk ve bebekleri Manyak Odası'na taşıyorum, benimkiler kutuya, küçük bir çanta, arabaya motorin, istikamet doğru İzmir! Cumartesi Karina (Doğanbey'de) piknik yapacağız. Cuma Kitap Fuarı, pazar dingin ev keyfi... Hayat diye bir şey var diyorum, bazı günler asla tekrar yaşanamaz..Parayı mittiredip basıyorum gaza.. Canıma değsin! Değiyor da nitekim...

hello againnnnnnn!

Resim
Anaaaaaaa. Bir de bakayım ne göreyim? Mahkeme kararı kalkmış bizim blog yayına çoktannn açılmış. Tüm yazıları ve fotoları sitemize taşıyan ve bu uğurda günlerini gecelerini harcayan sevgilimin emekleri boşa gitti. O kadar üzüldüm ki. Üstelik ürün tanıtım amaçlı sitemizin eski içeriği de yok olduğuyla kalktı. Ne yapalım burası Türkiye, diyorum "Her an herşey olabilir" ülkesi! İhtiyatsız yakalandığım için kendime kızıyorum en çok.

Taşındık

Şu anda Türkiye'den Blogspot'a ulaşılmadığı için, şu adrese taşındık: http://www.atolyekaraburina.com/

Guve Palas'a donus hazirliklari!

" kurtuldugumuzu sandigimiz bir seyin bize nasil raptoldugunu gordugumuz an yasadigimiz duskirikligi ile, geri alabilecegimizi sandigimiz bir seyin ellerimizden nasil kayip gittigini gordugumuz an yasadigimiz duskirikligi, akran sayilir zira." (elif S.) Papagan Teoremi adli yanimdaki 3.kitabi dayanamayip ve de yarida birakip Bit Palas'a dondum. Sevgilinin evinde giysilerim oldugu kadar Turkce kitapligimiz da var. O karsilastirmali okur, basit turkce okur, polisiye sever, her geliste yuk olmasin diye birakir donerim yanimdaki kitaplari, neyse 2002'de okumusum Bit Palas'i, hayatimin en zor calisma yilinda. Bi bok da hatirlamiyorum iyi mi, cizmisim ciddi ciddi satirlar ustelik, alsheimer oncesi bi daa okuyorum, iyi geldi ne diyim!

Yesil Peri Gecesi uzerine cesitli laflar...

Yanimdaydi, okuyordum, bitirdim yarisini gelirken uzaklara, sonra finali yakaladim, tadindan azar azar sayfalari yaladim, yutmadan ama sonra yazar gibi okudum, okur gibi yasamaya ve beynimde yazmaya basladim kii oyle boyle degil bu surec.. (kendini hep yukaridan izlemek ne tuhaf)

Hayatin ritmi, ruzgarin yastigi...

Galiba en cok ruzgari ozledim, hep olesiye yakindigim oysa ki! Anladim ki kasaba koy kent farketmiyormus, ben hayatimi ruzgara gore ayarliyormusum 10 yildir da haberim yokmus... Bu uzak Avrupa topraklarinda hava hep kapali, gri, soguk tamam, yagmur yagiyor duruyor sonra tam yagmasa bile pis pis ciseliyor, gece bile ugultu var disarda ama ruzgari hissetmek zor... Gecen ay okudugum Dali'nin hokkabazliklari ile ilgili kitapta, Ispanya'nin unlu bir ruzgarindan bahsediyorlardi. Yaslilar sirtlarini dayayip caktirmadan etrafa yastik gibi ruzgara, kisa kisa kestiriyorlarmis bile kimi saatlerde, o kadar yani, o kadarr, ozledigim kadar!

her gidisin bir donusunun olmasi da iyi bir sey fikrimce.

Yarin bavullarmi toplayip vinliyorum abicim. Trajedi yaratmadan ozetlersem, her horoz, her copluk, otme bicimleri ve gundelik olsun haftalik olsun hayat mecburiyetleri derim.. 3 haftadir iki satir karalayamadim, A klavye bana cok agir ama neden bu degil oturup yazamiyordum bir turlu cunku bir baslarsam sanki beni kimse durduramazmis, klavyenin basindan oldurseler kalkamaz misim, ne soyleyeceksem budur iste, uzun ve detayli anlatip ballandirip budaklandirip icinde kaybolana kadar harflerin, cumlelerin, anilarin gozlemlerin, itiraflarin ogutlerin, deneyimlerin ofkelerin, teslimiyetlerin ve pismanliklarin yazmak yazmak yazmak "yazmaktan olmek" gibi bir seyler hissediyordum...... Donelim bakacagiz!

on derece!

on  numaraaa, on puannnn derler ya hep, on numara bir geceydi, diye, benim hayatimin da bu gece onnnnnn dereceye ayarlandigini anladigimda, evin bahce kapisindan iceri girmekteydim tam da. Iskeleden merkeze yurumustum serpistiriyordu, tembel kanguu izmirdeydi, butun tanis taksiciler de bizimleydi kiyida zaten, yurudum, yurudum geldim. Hemen butun kapilari actim, olctum dereceyi bulup, on derece abicim, ev, bahce, teras, banyo, oda, mutfak farketmez.. on derece. Soguk korkumuz kalkinca da ozgurluk basliyor galiba. Kentte 24C ayarli klimadan cikip geliyoruz netekim, Neymiss, on derece yasamak icin ideal isi imis, diyoruz. Iyi aslinda da, biraz serin o kadar... bir kazak daha giyeyim ulann. hatta bir tane daha. Bu aksam Karaburun dolmusu dahil, gittigim butun kafeler ve 1 restoran kalamar yedigim (muzikli) dahil asla isitici calistirmadilar,  tasarruf mu, musteriye saygisizlik mi, bunlar tanis aldirmazlar mi duyarliligi, onlar mi aliskin, piskin, dalga dubara isler

sigarayı bırakmak..

zorrr..son izmaritleri de atmışım çöpe iyi mi..

ne kadar teknoloji, o kadar yani o kadar......

Sonunda Paris biletini aldım, bin siteye girip tarayıp arayıp...Münih aktarmalı, çok (6 saat) beklemeli bir bilet...izmir çıkışlı girişli....Şubat Avrupa topraklarına gideyim, bi bakayım ulan, dedim. (Ucuz da değil sonuç, son kart puanlarını kullanaraktan uçalım bakalım dedim, tamam yaa dedim..) 11 yıldır gidip geldiğim bir uzak kente bi daa gidiyorum, işte. 3 hafta boyunca, yine dilini anlar gibi yapacağım (biraz çakıyorum haa) bir diyarlarda gezeceğim.. (Hep o acaip yabancılık ve dışındalık..boşver dönünce geçer!) Kedilerime Fatih bakar heralda, arabama kim bakar bilmiyorum henüz, inatçıdır çünkü, çalıştırması zordur, yaşlı başlı enayi bir salaktır.. evlerse evrene emanettir hep olduğu gibi! En büyük düşmanları sahipleridir.   (Ruhum ve beynim kalsın di mi şimdilik benimle) Gitmeden motorlu taşıtlar vergisini internetten ödeyim..Otomatik hesapları kontrol edeyim. Eşe dosta söz verdiğim filmleri aletten bilgisayara taşıyım. Sonra tekrar dvd'lere aktaray

2011'in ilk cumasına en çok şiir yakışır

Kırdın mı incittin mi birilerini Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler. Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda? Yeniden düşünmeliyim dostluklarımı, ilişkilerimi Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı yitirdim mi yoksa masumiyetimi? borçlarımı ödedim mi? Doğru seçtim mi soruların fiillerini? Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış, giysilerim ütülü, odam düzenli mi? Geri verdim mi aldıklarımı: Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları, Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi? Yokladım mı duygularımı Hala sevebiliyor muyum insanları? Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma ovmalı umutları Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar Gece telefonları, ıssız konuşmalar mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler uçurum duygusuyla yaşadığ